Mutlu Aşk vardır.
Ancak, Julian Barnes'ın da dediği gibi, aşk mutluluğun sebebi değildir. Aşk aşktır. Bazen mutlusu, bazen mutsuzu vardır. Bu aşkın suçu değildir. Kişilerin suçu bile olmayabilir. Siz mutlu aşk arayın, belki bulursunuz. "Mutlu aşk yoktur"a inanırsanız, yoktur. Neye inanırsanız o.
Nerden geldim buraya? Bir arkadaşımın dediği bir söz var. "Anne dediğin mutsuz, telaşlı, sürekli panik halde koşturacak kardeşim. Saçını süpürge edecek, fedakar ana olacak. " Hatta biraz abartırsak, yoğurdu kendi mayalamayana, iki günde bir yıkanan çamaşırları ütülemeyen kadına anne bile denmez. Napıyorsun ki bütün gün evde? Bu genel anne algımızmış bizim. Eğer telaşe içinde ordan oraya koşturmuyor ve sürekli endişe etmiyorsan bir arıza var sende. Mutlu, geniş, dinlenmiş ve rahat anneleri fena halde kınıyoruz. Farkında olmadan bazen. Kendi annesi, arkadaşım geniş ve rahat olmaya çalıştıkça fena halde içerleyip, bunu durmadan telaşe memuresine dönüştürecek şekilde hareket ediyormuş. Bir kendinizi sorgulayın. Ben izlerini kendimde gördüm. Ve bundan cidden rahatsız oldum. Bu benim kişiliğimde yok. Ne panik, ne telaşlı bir insanım. Gerçi hala değilim de durduk yerde saçma sapan bir sürü şeyden kendimi suçlu hissettiğimi farkettim.
Düşündüm de, ben zaten mükemmel anne olmak istemiyorum. Çocuğunu en iyi yediren, en iyi uyutan, onunla en güzel oynayıp, her işi şıppadanak hallederken, akşam yemeğini de ocağa atıveren filan. Ben mutlu anne olmak istiyorum. Huzurlu, neşeli anne olmak istiyorum. (Bu arada işleri kim yapacak derseniz bilemiycem. Olduğu kadar.) Arada bir hazır gıda vermek dünyanın sonu değil.
Mutluluk aslında tercih meselesi.
Tamamen aynı koşullar içinde mutlu ya da mutsuz olmayı tercih edebilirsiniz. Aynı maaşı alıp bolluk içinde, ya da kıtlık içinde yaşayabilirsiniz. Her şey algıda bitiyor.
Ancak, Julian Barnes'ın da dediği gibi, aşk mutluluğun sebebi değildir. Aşk aşktır. Bazen mutlusu, bazen mutsuzu vardır. Bu aşkın suçu değildir. Kişilerin suçu bile olmayabilir. Siz mutlu aşk arayın, belki bulursunuz. "Mutlu aşk yoktur"a inanırsanız, yoktur. Neye inanırsanız o.
Nerden geldim buraya? Bir arkadaşımın dediği bir söz var. "Anne dediğin mutsuz, telaşlı, sürekli panik halde koşturacak kardeşim. Saçını süpürge edecek, fedakar ana olacak. " Hatta biraz abartırsak, yoğurdu kendi mayalamayana, iki günde bir yıkanan çamaşırları ütülemeyen kadına anne bile denmez. Napıyorsun ki bütün gün evde? Bu genel anne algımızmış bizim. Eğer telaşe içinde ordan oraya koşturmuyor ve sürekli endişe etmiyorsan bir arıza var sende. Mutlu, geniş, dinlenmiş ve rahat anneleri fena halde kınıyoruz. Farkında olmadan bazen. Kendi annesi, arkadaşım geniş ve rahat olmaya çalıştıkça fena halde içerleyip, bunu durmadan telaşe memuresine dönüştürecek şekilde hareket ediyormuş. Bir kendinizi sorgulayın. Ben izlerini kendimde gördüm. Ve bundan cidden rahatsız oldum. Bu benim kişiliğimde yok. Ne panik, ne telaşlı bir insanım. Gerçi hala değilim de durduk yerde saçma sapan bir sürü şeyden kendimi suçlu hissettiğimi farkettim.
Düşündüm de, ben zaten mükemmel anne olmak istemiyorum. Çocuğunu en iyi yediren, en iyi uyutan, onunla en güzel oynayıp, her işi şıppadanak hallederken, akşam yemeğini de ocağa atıveren filan. Ben mutlu anne olmak istiyorum. Huzurlu, neşeli anne olmak istiyorum. (Bu arada işleri kim yapacak derseniz bilemiycem. Olduğu kadar.) Arada bir hazır gıda vermek dünyanın sonu değil.
Mutluluk aslında tercih meselesi.
Tamamen aynı koşullar içinde mutlu ya da mutsuz olmayı tercih edebilirsiniz. Aynı maaşı alıp bolluk içinde, ya da kıtlık içinde yaşayabilirsiniz. Her şey algıda bitiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder