· Sürünmeyi öğrendik. Göbüşün üzerinde komandolar gibi yeşil halıda fiti fiti.
· Bir haftadır ayaklarımızı emiyoruz.
· Akrobatik hareketler yapıyoruz.
· Ana kucağından inmemize ramak var, iki büklüm olabiliyoruz.
· Seri halde anne baba yatağının bir ucundan ötekine döne döne seyahat edebiliyoruz.
· Zeytinyağlı pırasa, karnabahar, ıspanak, kereviz, havuç, patates sebzelerini çok seviyoruz, bol bol yiyoruz. Sebzesever anne mest:) Allah nazardan saklasın.
· Kilo alıyoruz. Deniz, tombik yanak.
· Anne sütü favorimiz ama emerken boş durmuyoruz. Annenin bluzünü çözüyoruz, askılarıyla oynuyoruz. İçeri biri girerse dönüp bakıyoruz.
· İsmimizi biliyoruz. Deniiiiiiiiiz diyince dönüyoruz.
· Biberondan su içiyoruz. Hemde bunu kendi başımıza içtik.
· Yemek yerken kaşığı kapıyoruz. Sonra ağzımıza götürüp emiyoruz kaşığı.
· Mandalina yedik. Emdik demek daha doğru.
· Anne ile templolu danslar ediyoruz karşılıklı.
· Ennneeee diyoruz. Sanki enneyi bilinçli söylüyoruz gibi geliyor bize.
· Tuttuğumuzu koparıyoruz. Dolapları açıyoruz, ne bulsak yapışıyoruz.
· Daha uzun gündüz uykuları uyuyoruz. Ama uykumuz hala “kuş uykusu”. Uyanmaya heran hazır
· Bu ilişki tekrar rütine bindi iki haftadır.
· Gündüzleri pembe odada uyuyoruz ama yatağımızda uyumuyoruz. Son aşamada kucak istiyoruz:(
· Her gün kaka yapıyoruz. Kakayı banyo öncesine denk getiriyoruz. Gelmezse gene banyo yapıyoruz. Hergün yapıyoruz nerdeyse.
· Meyveye bayılıyoruz. Sevmediğimiz bir meyve olmadı henüz.
· "Banyo" diyince anlıyoruz ve çıldırıııyooruuuzzz.
· Babayla kanguru keyfi yapıyoruz. Baba anne gibi uyuz olmadığından dışarı çıkınca ahalinin sevmesinden hoşlanıyoruz.
· Gezmeyi seviyoruz.
· Cırlıyoruz. En tiz sesimizle şarkı söylüyoruz. O söyledikçe anne de söylüyor, karşılıklı cırlayan tipleriz.
· Daha çok gülüyoruz.
· Baba Deniz’in ayaklarını telefon yapıp konuşuyor, anne elleri telefon yapıp cevap veriyor.
· Sabahları yatakta her iki eksende 180 derece dönmüş bulmak normalleşti.
Sevgili arkadaşlar, "rutin" denilen kelime 30 yıl çok olumsuz anlamlar taşımışken bir anda nasıl "en sevdiğimiz söz" oldu değil mi?